Kırkından Sonra

Kırkından Sonra
Aynı oyunun Adana DT tarafından sergilenmesinden bir kare
Van Devlet Tiyatrosu’nun 2006 yılında sahneye koyduğu Alfonso Paso komedisi Kırkından Sonra’ya ilişkin bir değerlendirme: İspanyol yazarın oyunu insana ve insanın yaşadığı dünyaya dair herhangi bir tel titretemiyor. Yalnızca Van’a değil hiçbir yere hiçbir şey söylemeyen bir oyun metni…

 


Özgür Gündem, 10 Mart 2006 

Altındağ gecekondularının derme çatma balkonlarının kimi ahşap iskeletiyle duruyor, kimi brandaları kendine siper etmiş. Balkonların altındaki toprağın üzerinde yeşil körpelikler göze çarpıyor. Bahar geliyor düpedüz. Altındağ yollarında ilerleyen otobüsümüzün içindeki tiyatro izleyicileriyle gecekonduların arasında gördüğümüz insanlar birbirine hiç benzemiyor. Evinin her tarafı sallanan tahta merdivenini tırmanan şu kadını da, kuru bir ağacın kıştan kalma ellerinin altına oturmuş, alnını güneşe verip sigarasını tüttüren amcayı da az sonra gireceğimiz tiyatroda göremeyeceğiz.

Van Devlet Tiyatrosu’nun oyununu izlemeye gidiyoruz da ‘Van’da sahneye nasıl bir oyun koyulmuş olmalı?’ sorusu düşüyor aklımıza. Oğullarını dağların baharına armağan etmiş bir annenin acısına mı yanacağız, boşaltılmış bir köyün insanlarının metropolde başlarına gelen tuhaf olaylara mı güleceğiz, Karadeniz’den Van Gölü’ne dümen kırmış balıkçıların dünyayı nasıl gördüklerine mi vakıf olacağız? İhtimal ki hiçbiri değil. Ve ihtimal ki bunlara gerek de yok. Zira Altındağ kondularındaki tiyatroya olduğu gibi Van’daki tiyatroya gidenler de oranın insanları değil, eğitilmiş seçkinlerden oluşan bir avuç insan olacak.

Pop’lu, Caz’lı karşılama

Neyse ki bu düşüncelerle kendimizi hazırladık da az sonra Defne Yalnız’ın sahnelediği ‘Kırkından Sonra’ oyununu gördüğümüz zaman fazla şaşırmayacağız. Oyunun yazarı Alfonso Paso (1926-1978), 62 yıllık yaşamına onlarca tiyatro oyunu, televizyon filmi, sinema senaryosu ve hikaye sığdırmış. İspanyol yazarın külliyatına h‰kim olmadığımız için sanatı hakkında bir şey söylemek zor fakat ‘Kırkından Sonra’nın son derece başarısız bir bulvar komedisi olduğunu görmek için tiyatro uzmanı olmaya gerek yok.

Salonda bizi bu türden oyunların başına musallat olan bir pop-caz ezgisi karşılıyor; saksafon ve piyano, adeta ‘Az sonra izleyeceğiniz gösteri hafif bir oyundur, kafanızı fazla yormayacağız, merak etmeyin,’ der gibi tıngırdıyor. Ön sahnede birkaç eşyayla çizilmiş bir bekleme odası var. Ön oyundan sonra arkadaki perde açılacak ve Fernando’nun evini göreceğiz.

Alfonso Paso’nun oyunu bir durum komedisi olmaya çalışmış. (TV’lerde izlediğimiz komedi dizilerine verilen sit-com adı İngilizce durum komedisi anlamına gelen ‘Situation Comedy’ teriminin kısaltmasıdır). 1920’lerden sonra önce radyoları sonra TV’leri saran durum komedileri, genellikle ev, işyeri gibi bildik yaşam ortamlarında, yalnızca birkaç özellikleriyle tanıdığımız, derinlikli karakterleri olmayan ‘tip’ler arasında geçer. Bir yanlarıyla milat öncesinin töre komedyalarına dayanan durum komedileri çoğunlukla yazıldıkları çağdaki günlük yaşam ilişkilerini ele alırlar. Çoğunlukla, ya hiç toplumsal eleştiri içermez ya da harcı‰lem eleştirilerle yasak savarlar. İyi bir durum komedisinin içinde birbirine ‘dolanan’ ve hızla akan olaylardan kurulu bir ‘dolantı’ vardır. Tesadüfler, çatışmalar, karışıklıklar birbirini izler. Mutlu sona varıncaya kadar seyirci, ‘Adam kendisine kurulan tuzağın farkına varacak mı?’ diye yüreği ağzında izler, birbiriyle karıştırılan kişilerin, dolandıkça dolanan ilişkilerin karşısında kahkahalara boğulur.

Bulvar komedisi

İspanyol yazarın oyunu insana ve insanın yaşadığı dünyaya dair herhangi bir tel titretemeyen hafif yapısıyla durum komedisi özelliği gösteriyor. Ne var ki, barındırdığı olayın gevşek yapısı yüzünden seyirciyi yalnızca esprilerle (söz komikleri) ve düşüp kalkmalarla (fars öğeleri) güldürmeye çabalıyor.

Oyunda olan biteni birkaç sözle anlatmak mümkün: Kırklarından sonra hastalık hastası haline gelerek çocuklarının ilgisini üzerlerinde tutmaya çalışan Dolores ve Fernando bir doktorun bekleme odasında karşılaşır ve doktorun çöpçatanlığıyla birbirlerine ‰şık olurlar. Çocukları bu aşka ‘el ‰lem ne der’ gibi zayıf bir gerekçeyle, kendilerini de seyirciyi de inandırmadan karşı çıkar. Bu arada onların arasında başlayan iş ortaklığı da aşka dönüşür. Sonunda orta yaşlı çift, Dolores’in hamile olduğu yalanıyla çocuklarını kandırırlar ve evlenirler. Bu tür oyunların sonunda hep olduğu üzere bütün karşı cinsler çiftlenir; oğul ile kız ve doktor ile hizmetçi kız da birbirine yakıştırılır. Düğün sahnesiyle oyun biter. (Komedya sözcüğü Antik Yunan’daki ‘komos’ törenlerinden gelir. Şehri dolaşarak ellerindeki fallik simgelerle sağa sola sataşan komos alayının yürüyüşü en son bir şenlik meydanında son bulur. Komedyanın bu neredeyse 3 bin yıllık geleneğini bugün bile sürdürdüğü söylenebilir.) Defne Yalnız’ın rejisi de bu sade suya tirit oyuna bir şey katamamış. Artık tiyatrodan mı dizilere dizilerden mi tiyatroya sirayet ettiğini anlayamadığımız abartılı, yapay, ‘sizi güldürmeye çalışıyorum’ diye bas bas bağıran bir oyunculuk (sorun tek tek oyuncuların yeteneği değil, sahneleri zehirleyen bir oyunculuk üslubu sorunudur, karıştırılmasın), ilk akla gelen öğelerle oluşturulmuş bir sahne düzeni, yalnızca Van’a değil hiçbir yere hiçbir şey söylemeyen bir oyun metni, ‘boşa harcayacak vaktim var ve azıcık gülmek istiyorum’ diyenlerden başkasına hitap etmiyor.


Yıldırım, Barış. «Kırkından Sonra.» Özgür Gündem, 10 Mart 2006