Kar Güzeldir Çünkü Proletaryanın Örgütten Başka Silahı Yoktur

Kar_Guzeldir
Fotoğraf: Barış Yıldırım
Estetik ve doğa bize karşıtlıklar kadar benzerliklerin de değerli olduğunu gösteriyor. Kar güzeldir, çünkü örttüğü her şeye bir türdeşlik, bir benzerlik verir. Ama mutlak değildir onun farklılıkları düzleyişi. Kar güzeldir, çünkü benzerlik güzeldir, birlik güzeldir. Farklılıklarımız içinde…

Barış YıldırımEvrensel Kültür, Mart 2012 

Ama belki kar da güzel, ama insan olana

Bu Hasan Hüseyin şiirindeki lirik ve etik altmetni kasıtlı olarak kenara bırakıp literal bir okumaya geri çekilecek olursak fark ederiz: zaten güzel, yalnızca “insan olana” özgü bir duyu.

Bugünlerde,

Kar yağıyor, sürekli kar

Ve her yerde kar güzellemeleri…

Biliyoruz kar bebekleri öldürebilir, Van’daki deprem çadırlarını buzdan veya alevden bir morga çevirebilir, “dövüşenler de vardır bu havalarda” ve kar onların bir umudu adımlayan ayaklarını kangren edebilir. Bunları bilmek bile çatıları, sokak ve deniz kıyılarını, dökülmeye rüzgar bulamamış sarı yaprakları, engin düzlükleri ve çoktandır kimsenin oturmadığı bank sırtlarını örten beyazlığı güzel bulmamızı engellemez.

Nedir karı güzel yapan? Daha doğrusu, bir doğa olayı çevremizi, o iç sıkan kutu kutu konut bloklarını ve hayatın yalnızca kırıntılarını barındıran bozkırları bile güzelleştirmeyi nasıl başarır?

Bunun cevabı çoktandır yalnızca bir yanı vurgulanan bir diyalektik karşıtlıktadır. Türdeş ile ayrışık, homojen ile heterojen arasındaki denklemin çoktandır yalnızca sağ tarafından bahsediliyor. Çoğul olmak, birbirine benzememek, bize benzemeyenleri kabul etmek belki de insanlığın çoktandır ihmal ettiği değerlerdendi.

Hegel’in bize öğrettiği üzere bütün yanlışlar yarım doğrulardır ve postmodern düşünce bu ihmale karşı çıkarak hayırlara da vesile oldu. Ancak Fischer’in bize madalyonun öteki yanını hatırlattığı üzere “Kötülüğün kaynağı doğru olmayanda değil yarı doğruda yatar” ve bir olan karşıtların hangi tarafı olursa olsun yalnızca tek tarafını vurgulayan her düşünce çizgisi gibi postmodernizm de bizi homojenlikten mahrum etmeye kalktı.

Bu çoğulluk, benzemezlik kültü salt kültür alanında kalsaydı, sevimli ve iyi niyetli bir heves olarak görülebilirdi. Ama futbol gibi kültür de, felsefe de, düşünce de -aslında hiçbir şey de- yalnızca kendisi değildir.

Böylece örgütsüzleştik…

Bugün sosyal medyanın yeni bir kamusal alan olup olmadığını tartışıyoruz. Bir toplumsallık biçimi olduğu kesin, fakat bu biçimin aynı kahveye ya da kafeye gidip gelen, aynı kulüpte ya da dernekte sanat kursları alan, sendikalarda ekonomik ve demokratik mücadele yürütenlerin oluşturduğundan farklı bir toplumsallık biçimi olduğu da kesin. Gününün yarıdan fazlasını yollarda ve işyerinde geçiren, uyku saatleri çıkartıldığı zaman kendine ve en yakındakilere ayıracağı bir iki saatten fazlası kalmayan, onu da televizyon ya da internetle dolduran kitlelerin hiç olmazsa bu sosyal kahvelerde toplumsallaşması olumlu görülebilir, ne var ki elimizden alınan bir şey var ortada: Biraradalık.

İnsanların aynı duygulanımlar ve kimlikler çevresinde bir araya geldikleri çerçevelerden ulus tehlikeli, dernekler hantal, sendikalar modası geçmiş, örgütler totaliter. Hepsi de farklılıkları bir ve aynılıkla bastırdığı için tu kaka. İyi de, biz atomik bireyler halinde kısa ömürlerimizi seyrüsefer eylerken, birileri bizim örgütsüzlüğümüzden faydalanıp tüm dünyayı kendi rengarenk ve ölü yeknesaklığıyla -adını söyleyelim- kapitalizmle örtüyorken bizim hâlâ farklılıklardan, heterojenlikten dem vurmamız aptallık değil mi? Minör diye diye tek duyduğumuz küresel bir ticaret makinesinin do majöründen başka bir şey değilse, kendini birey sanan o makinenin önemsizin de önemsizi dişlileri bu kanlı ve hileli türküye eşlikten başka ses çıkarabilir mi?

Estetik ve doğa bize karşıtlıklar kadar benzerliklerin de değerli olduğunu gösteriyor. Kar güzeldir, çünkü örttüğü her şeye bir türdeşlik, bir benzerlik verir. Elbette mutlak değildir onun farklılıkları düzleyişi. Kar bir tepeciği başka, tümseği başka, dağı başka örter. Çınar yaprağını, çam iğnesini, ayrık otunu, dişbudak dalını başka başka süsler. Ama hepsine kendi imzasını koyar.

Fotoğrafçılıkta kullanılan filtreler, bir filmin çekimleri tamamlandıktan sonra görüntülere uygulanan renk düzeltimi (color correction) yahut bir şarkıya karakterini veren gam ve genel olarak sound, hepsi bize güzeli güzel yapanın yalnızca farklılıklar değil aynı zamanda da aynılıklar olduğunu gösterir. Bir dans grubunun aynı ritimle aynı hareketleri yapmasını da tören yürüyüşü sırasında bütün namluları milim sapmadan aynı hizada duran bir askeri birliği de güzel kılan budur. Evet, ordular da güzeldir, çocuklarımızı öldürmeye değil yarını kurmaya yürüdüklerini bildiğimiz zaman mesela.

Farklılıkla benzerlik arasındaki denge karın düştüğü zeminden zemine, eserini çatan sanatçıdan sanatçıya ve eserden esere farklılık gösterir elbette. Ama mutlak bir homojenlik gibi mutlak bir heterojenlik de fiili olarak imkansızdır ve denendiği her yerde çirkinlikler üretir.

Böylece bizi birey yapacağız diye yalnız yaparlar; farklı kılacağız diye etkisiz kılarlar; özgürleştireceğiz diye köleliğinin bile farkında olmayacak kadar aptallaşmış köleler haline getirirler. Böylece bu ölüme yazgılı ve gri Bugün’ü rengarenk havai fişek ışıkları altında yedi canlıymış gibi gösterirken herkesin kendi rengiyle ve sesiyle aynı büyük resmi ve şarkıyı öreceği Yarın’ı kuracağımız en önemli silahımızı, örgütü elimizden alırlar.

Bu yüzden ne zaman biri bölünmez karşıtlıkların yalnızca bir tarafına methiyeler düzmeye başlarsa elimiz diyalektiğe gitmelidir. Kardan öğrenmeliyiz ve kar kalktığı zaman muazzam bir çeşitlilikle bezenen doğadan, gerçeğin iki yanlı olduğunu.

Kar güzeldir, çünkü benzerlik güzeldir, birlik güzeldir. Proletaryanın örgütten başka silahı yoktur ve biz, türküleri silah güzellemeleriyle dolu halkların çocukları, silahın doğru ellerde, kökten uca karla süslenmiş yapraksız bir kavak kadar güzel olabileceğini biliriz.

Kar güzeldir, çünkü proletaryanın örgütten başka silahı yoktur.

@prometeatro | @yazilama

Bu yazı, Evrensel Kültür dergisinin Mart 2012 sayısında (No 243) ‘Kar güzeldir...‘ başlığıyla yayımlandı.

Dr. Stockmann ve Dr. Onur Hamzaoğlu: Bir Tuhaf Kurgu

Onur Hamzaoğlu ve Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza koyan diğer 18 akademisyenin gözaltına alınması haberi üzerine Hamzaoğlu’nun bebeklerin siyanürle zehirlendiğini ortaya koyduğu için karşı karşıya kaldığı ve sonuçta beraat ettiği davayla ilgili bu eski yazıyı paylaşıyorum. Okumaya devam et “Dr. Stockmann ve Dr. Onur Hamzaoğlu: Bir Tuhaf Kurgu”